22 Ağustos 2008 Cuma

Eyfel...


bu resme bakınca başka bişi görüyorum; sen, ben ve eyfel... birimiz açılabildiğince K ötekimiz olabildiğinde Ş ve arkamızda kockaca bir eyfel ve eskiden beri bizi bekleyen bir A...
Seni seviyorum...
Posted by Picasa

AMSTERDAM'da.. Bölüm - I



Amsterdam’a 10-08-2008 Pazar günü akşam üzeri vardık.. Hava geç kararıyor buralarda... Akşam 10 sularında karardığından güzel güzel gezebiliyor, gününüzü uzun yaşayabiliyorsunuz... Öyle ki şimdi düşündüğümde güneş vardı biz Central Station’dan çıktığımızda.. ama 16:30’da binmiştik uçağa.. Akşam üzeri oradaydık.. Saatleri de 1 saat geriye almalı inerken..

Central Station’dan çıkınca hemen köşede Tourist Information Centre görüyorsunuz.. Numaratörle ücretsiz hizmet veren bu yerde size uzun uzun sıkılmadan anlatıyor şeker gibi insanlar.. Sabah vakitleri gitmeniz sıra beklemeden hizmet almanızı sağlayacaktır..Burada diğer şehirler hakkında da bilgi alabilirsiniz, herşeyi sorabilirsiniz.. Iamsterdam kart almak için de aynı yere başvurmalısınız...

Central station’ı arkanıza alınca tam karşıdaki cadde DAMRAK... DAMRAK boydan boya en fazla 5 dakikada yürüyebiliyor insan.. ve kendini DAM SQUARE’de buluyor.. Merkez burası anladığım kadarıyla... Her zaman kalabalık, dans gösterileri, showlar oluyor burada... Dam Square ‘i geçince Rokin caddesine devam ediyorsunuz... Otelimiz bu caddedeydi, Central Station’dan toplam 8 dakika falan yürüdük.. Güleryüzlü ama sonradan bizi Irak’lı zannetmesi yüzünden gıcık olduğumuz Brian karşıladı bizi .. 3 gece kaldığımız bu otelde hergün farklı bir recepsionist çıktı karşımıza, Brian’ı da birdaha göremedik bu yüzden J

Odaya çıktığımızda başımızdan kaynar sular döküldü, çünkü tuvalet iğrenç durumdaydı ve otelde temizlikçi de yoktu başka boş oda da.. Brian’ın getirdiği temizlik malzemeleriyle tuvaleti temizleyerek başladı süper yurtdışı tatilimiz...
Otel dediğine gece yatmaya ve duş almaya gidiyorsun evet ama o yorgunluktan sonra öyle önemli oluyor ki..

Neyse o akşam sadece çevreyi gezmekle geçti gecemiz.. Sabah erkenden Tourist Information’ın yolunu tuttuk, 1 günlük IAMSTERDAM kartlarımızı ve yanında verilen guide’ımızı aldık.. Ha unutmadan otellerde genelde free map bulunuyor, bu yüzden haritaya para vermeye hiç gerek yok.. IAMSTERDAM kart süper birşey, müzelere ücretsiz giriyorsunuz(Anne Frank Evi hariç), public transport’tan ücretsiz yararlanıyorsunuz ve içindeki kuponlarla free kroket alabiliyorsunuz..Üzerine bir de 1 saatlik kanal turu ücretsiz...

Public Transport dediğin Amsterdam’da tramway.. Yer altından değil yer üstünden gitmesi süper birşey, yorulunca biniyorsunuz ve seyre dalıp devam ediyorsunuz.. Elinizdeki 24-saatlik kartı göstermeniz yeterli..

Gitmek gereken çok önemli iki müze var: Rijks Museum ve Van Gogh Museum... Rijks Museum’da Rembrant’a hayran kalıp çıkıyorsunuz.. Sanattan ve resimden çok anlamasanız bile bu tablolar insanın içine işliyor.. Bizim dijital fotoğraf makinemiz Rembrant’ın yakaladığı kadar ayrıntı yakalayamıyor yani..

Müzelerden sıkılınca free kroketin peşine düştük.. Leidse Plein Amsterdam’daki diğer önemli meydan.. Bu meydan’da Rembrant’ın ünlü bir tablosunun heykel hali de var.. Bu heykelin arkasında devam eden dar sokakta sandviç dükkanı.. Girip kroketlerimizi alıyoruz.. Sonra çıkıp meydandaki Bulldog Coffee Shop’a gidiyoruz..
Coffee Shop: İçkinizin veya kahvenizin yanında soft drugs satılan mekanlar.. Özellikle marihuanalı kekleri tatma mekanı diyebiliriz..
3 kişiyiz ve 1imizin ayakta kalması diğerlerine birşey olursa süperman’lik yapması gerekiyor ve bu görev de Ömer’e düşüyor..
Kek maceralarımızı bir sonraki posta bırakıyorum.. J
Bu günü kekle tamamlıyoruz..

Salı günü Rotterdam, Leiden, Den Haag, Scheweningen planı var...

To be continued...

Fatoş
Posted by Picasa