29 Aralık 2008 Pazartesi

Yanımda Götürdüğüm Miktar...

iki kişi için;
574 sadece otele verildi…
350 tren biletleri
500 yemek
toplam 1424 Euro ile gidildi... ek olarak bankamatik + kredi kartı

500 yüzlük,1000 ellilik, 500 on yirmilik olarak hazırlandı…

hollanda





parissss




FRANSA
Paris’e ilk indiğinde Paris ve Metro haritasını al..

TROCADERO meydanı
Eiffel ve manzarasını gör.
Paris’den 7 numaralı çıkış…

Louvre Müzesi…(tek)
22 medeniyetin olduğu tek müze Louvre tek yer Türkiye
Her bir şeye 1,5 dakika ayırsan müzeyi bitirmen 8 Hafta sürer…

ChampElyesses
Zafer Tag’ı kutlama amacıyla yapılmış.. üst katı var ama bilinmiyor büyük kapıdan girişte dipte üste çıkan merdiven var..

Montmartre tepesi..
Sacre Coure kilisesi
Pigalle –Entelektüeller-
Kırmızı değirmen
Quartier Latine
Saint Michiel
Invalide Pautheon
Sainne nehri turu…


avrupa'ya gittmeden önce bilet ve fiyat araştırması yapılan siteler...










31 Ekim 2008 Cuma

AMSTERDAM'da.. Bölüm – II (NE,NEREDE,NASIL)


Amsterdam’a nasıl gidilir?

Türkiye’den elbette uçakla gidilir.. Önemli olan bileti çook önceden almaktır.. Biletinizi sakın ola tur acentalarından almayın.. THY websitesi bileti en ucuza alabileceğiniz yer.. En ucuz bilet gibi websitelerinden hangi firmaların hangi tarihte daha ucuza uçtuğunu görebilirsiniz ama sakın o sitelerden de bilet almayın.. Çünkü son sayfada üzerine komisyon ücreti ekleniyor.. THY gerçekten online bilette en süper hizmeti sunuyor. Size günlere göre uçabileceğiz fiyat seçeneklerini listeliyor...

Ben charter da uçarım derseniz.. http://www.corendon.com/. Bu kadar ucuz olur mu? Bilmiyorum olurmuş.. Charter uçmak da kolaymış.. son dakika bilet alacaksak oradan alırmışız..

İngiltere’den ya da Avrupa’nın başka yerlerinden Amsterdam’a geçeceksek.. Eurostar veya Thalys. İkisinin de websiteleri var. http://www.tgv-europe.com/ 15 günden önce bilet alırsanız adresinize biletinizi yollayabiliyor. Önceden almanız şiddetle tavsiye edilir.. Yoksa fiyatlar uçacaktır uçacaktır havalara uçacaktır.

Amsterdam’da nerede kalınır?
Amsterdam’da kalacak yer rezervasyonu için iki adresi çok iyi not edin:
1- http://www.booking.com/
2- http://www.hrs.com/

Bu iki siteden rezervasyonunuzu en güvenilir şekilde yapabiliyorsunuz. Booking.com için bir ipucu da otellerin punlarına dikkat etmeniz. 7 ve üzerinde puan alanları tercih etmeniz memnun kalma şansınızı çok daha fazla arttıracaktır. Biz giderken buna çok da dikkat etmemiş, sadece yorumları okumuştuk fakat dönünce kendi puanlarımızın bu ortalama puanlardan çok da farklı olmadığını gördük ..
İki sitede de mutlaka indirimli olduğunda rezervasyon yapın yoksa bir hafta sonra otelinizin sizin aldığınız fiyatın yarısına düştüğünü görüp pişmanlıklar yaşayabilirsiniz :)
HRS ‘nin en iyi yönü bütün mesafeleri açık açık belirtmesidir ki City Centre’da zannettiğiniz oteliniz Central Station’dan bir hayli uzak olabilir..

Amsterdam’da tramway’ın gittiği her yer çok merkezi sayılabilir, fakat bizim gibi Amsterdam’da kalırken çevre şehirleri de gezelim derseniz Central Station yakınında kalmanız çok faydalı olacaktır. Damrak ve Rokin caddeleri eğlenceye de çok yakın olduğundan en uygun yerlerdir..

3 yıldızlı bir otel Amsterdam’da rahat etmek için yeterli olacaktır, dediğim gibi puanlara ve yorumlara dikkat..

Amsterdam’da ne yenir?
Hollandalılar aslında Türk damak tadına çok da uygun yemekler yemiyorlar ama yine de aç kalmayacağınıza garanti verebiliriz. Avrupa’da en pahalı şeylerden biri de yemek, fakat Amsterdam yine de çok pahalı sayılmaz.. İşte size ucuz alternatifler:

- Damrak üzerinde külahta patates kızartması satan Manneken Pis adlı dükkanın önünden ilk geçişinizde sağlıklı olmadığı için kızartmaya belki karşı koyarsınız.. bir dahaki geçişinizde de kendiniz tutabilirsiniz. Ama bana sakın Amsterdam’dan o patates kızartmasını yemeden dönebileceğinizi söylemeyin... Herkesin elinde çıtır çıtır patatesleri görünce insan sıraya girmiş buluyor kendini.. Üzerine yağlı sosları tercih etmeyiniz, hatta sade yemek en güzeli bence.. Çok tuz atmayın ama...

- Manneken Pis adlı patates büfesinin yanında ayaküstü Çin yemeği satan bir dükkan var.. Bize göre çok temiz olmayan fakat Avrupa şartlarında iyi sayılabilecek bu dükkandan çok lezzetli, bol baharatlı tavuklu/sebzeli vs. Noddle alabilirsiniz.


- Gouda peyniri bizim kaşarın biraz daha yağlı ve yumuşak olanı... En yakın ah(Albert Heijn) marketine girerek dilimli tost ekmeği, gouda peyniri ve şarap alır Vondelpark’a giderseniz harika bir piknik sizi bekliyor olabilir. (Biz hem yağmurdan hem de tecrübesizlikten yapamadık )

- Sabah kahvaltısında sizi roll sandviç ekmekleri ve kaşar peyniri bekliyor olacaktır. Garson kıza çok da çaktırmadan bu ekmeklerden sandviç hazırlar ve ikişer tane çantaya atarsanız alın size güzel bir öğle yemeği...

- Mutlaka IAMSTERDAM kart aldınız di mi? O zaman Leidseplein’e gidince o ara sokaktaki burgerciye giderek free kroketinizi almayı unutmayın.. Gayet lezzetli bir seçenek kendisi.. Ha o tezgahta duran ve çiğ kıymaya benzeyen şey mi? Sormayın, evet çiğ kıyma.. Sormayın, pişirmiyorlar.. O uzun bacaklı mini etekli güzel Holandalı kız biraz önce Hamburger ekmeğinin için de koca bir kaşık ondan yemiş olabilir şaşırmayın.. İş kadını pozundaki olgun ve gözlüklü bayan da onun üzerine haşlanmış yumurta koydurdu ve afiyetle midesine indirdi.. şaşırmayın, çünkü onlar sizin şaşırmanıza şaşırıp kahkayı basıyorlar ...

- Damrak ve Rokin üzerinde meyve satan dükkanlar var, isterseniz soyulmuş ve meyve salatası yapılmış meyvelerden isterseniz normal muz, elma vs. alabilirsiniz..

-Van Gogh Museum’u gezdikten sonra alt katta şirin küçük bir kafetarya var.. Fiyatlar gayet makul.. Alkollü/Alkolsüz içecekler, sandviçler ve de süper tartlar var.. Bademin, fındığın, fıstığın içinde dopdolu halde sizi bekleyen turtalar.. Müze gezeceğiniz günün yemeği buradan olmalıdır..

Ne içilir? Elbette Heineken Birası...

Nereler Gezilir?

Üzerine basa basa bir kez daha belirtiyorum : IAMSTERDAM kart alınır ve public transport ücretsiz kullanılır.. Böylece heryer gezilir... Hatta yorulduğumuzda dinlenmek içinde bu transporting kullanılarak hem dinlenilir, hem şehir şeyredilir hem çantadaki sandviçler götürülür. Bu bakımdan da iyi bir ara dinleme noktası olarak kullanılbilinir transportingler .

- Rijsk ve Van Gogh müzelerine gidilir.. Ben sanata doymadım derseniz başka müzeler de gezilebilir.. Ama bizce bu ikisi yeter de artar bile..

-Leidse Plein’e gidilir.. Buradan Singel straat takip edilerek yürüyerek dönülür.. Çiçekçiler ve magnetçiler görülür..

-Magna Plaza denen büyük alıveriş merkezine gidilir, fiyatlar çok ucuz değildir ama bina süperdir.. Görmeden dönülmez...

- Vondelpark gezilir.. Burası müzelere yakındır... Yorulunca burada dinlenebilirsiniz.. Çok kocaman bir parktır, çok yeşildir güzeldir :)

- Red Light District! Hiç çekinmeden utanmadan gezilebiliyor burası.. Turistik bir yer sonuçta, hele gündüz vakti giderseniz ellerinde çocuklarla gezen aileler görebilirsiniz.. Gece de eşleriyle gezen bir çok turist göreceksiniz.. İlk bakışta utanacaksınız gibi geliyor kulağa, ama sonra gayet doğal oluyor orada gezmek.. Bu rahatlığa alışıp siz de bu özel bölgeyi rahatça geziyorsunuz.. Central Station’u arkanıza aldınız Damrak’a bakıyorsunuz, ilk köprüden sola ara sokaklara girdiniz doğru yöndesiniz.. Kalabalığı takip edin yeter .. :)


- Bayansınız, biraz da muhafazakar sayılırsınız, mümkün değil başka bir yerde Sex Shop’a giremezsiniz.. Ama hayatınızda bir kere olsun merak ettiniz, acaba içeride ne var? Amsterdam bunun için dünyanın en uygun yeri, dalın içeri.. ve sanki bakkal dükkanı gezer gibi raflara bir göz atın.. Zaten siz gezerken ummadığınız kadar çok bayan girip çıkacak dükkana.. Rahatlıkla merakınızı giderin.. Böyle bir fırsat bir daha ele geçmez di mi?

- Yürüyün, ara sokaklarda, kanalların kenarında, büyük caddelerde yürüyün.. yorulunca tramway’a binin.. akşam üstü olunca da elinizdeki free canal tour kuponunu kullanarak doğru iki tur merkezinden birine gidin.. Tekneye atlayıp birkaç dilde yapılan anlatımı dinleyerek bir de kanaldan gezin Amsterdam’ı. Bunun tadı gerçekten başka..

- Anne Frank Huis.. mutlaka gidilmeli, insanların ne kadar acımasız olabileceğini bir genç kızın kaleminden dinlemeli.. Duvarlara dokunmalı.. Hissetmeli.. Fakat bir sabah erkenden, açılmasına yakın gidilmeli.. Yoksa metrelerce uzanan sıranın sonuna geçmek pek akıl karı değil.. Mutlaka sabah gidilmeli..

Ne alınır?
- Yurt dışına çıktığınızda arkadaşlarınıza getireceğiniz en güzel hediye magnet.. Herkes magnetleri özellikle de orijinal olanları çok seviyor... Buzdolabının üzerine asıp, soranlara bunu bana X Amsterdam’dan almış, bunu Y New York’tan, bunu Z Paristen...
Zaten Avrupa’da her dükkanda magnet satılıyor, Amsterdam’da en ucuz ve güzel magnetler Singel caddesinin oralarda.. Fakat bu dükkanlar daha erken kapanıyor.. 4 ya da 5 tanesini 10 Euro’ya alın.. Sakın çok para vermeyin, aynısını ucuza buluyorsunuz..

- Eğer bahçeniz varsa çiçek tohumları alabilirsiniz Hollanda’dan..

- Gouda peyniri de hollanda’dan gelecek güzel hediyeler arasında sayılabilir... Vakumlu paketlerden son gün alırsanız bozulmadan 1-2 gün çantanızda saklayabilirsiniz..

- Aslında çikolata dükkanlarının en özelleri Belçika’da, ama bir çikolata için Belçika’ya gidilir mi? O zaman Hollanda’dan stoklayın çikolataları.. Milkyway gibi çikolata barlar bizim ülkemizin üçte bir fiyatına satılıyor en minicik bakkal dükkanlarında bile..

Nietzsche'nin sevgilisi Salomeye gönderdiği bir mektuptan alıntı…

NEYİ YAŞAMAK İSTİYORSAN ONU YAŞA

Öyle bir hayat yasıyorum ki ,
Cenneti de gördüm , cehennemi de
Öyle bir ask yasadım ki Tutkuyu da gördüm , pes etmeyi de.
Bazıları seyrederken hayati en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki ,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedim ki " söz ver kendine "
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin ,
Sevilmek istiyorsan , önce sevmeyi bileceksin ,
Uçmayı seviyorsan , düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yasıyorsan, yalnızca hayati seyredersin.
Öyle bir hayat yasadım ki ,
son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım...

NIETZSCHE

5 Eylül 2008 Cuma

AYSEGULUS KAFADARUS, büyük kafasından olsa gerek, doktoraya kabul edildiğini iftiharla ilan eder!!
:)
Aşügülus Kafadarus da denir halk arasında...

AKKUNUS KAFADARUS ailesi görüntülendi...



FLAŞ!FLAŞ!FLAŞ!
Türü tükenmiş sanılan AKKUNUS KAFADARUS ailesi görüntülendi...
Yıllar önce yokoldukları zannedilen Akkunus Kafadarus çifti vahşi ortamlarında habersizce görüntülendi. 1 erkek ve 1 dişiden oluşan Akkunuslar değişik hareketleriyle sempati topluyor.
Erkek Akkunus neşeli halleriyle çevresine uyum sağlarken, aniden hırçınlaşmasının en önemli özelliği olduğu gözlendi. Dişi Akkunus ise çevresine daha zor uyum sağlarken, kendi ortamına aldığı diğer türlere sahiplenme duygusu beslediği hissedildi.
Birbiriyle iyi anlaşan Akkunusların arada anlaşılamayan sebeplerle birbirlerine saldırdıkları, eşini ısırmak suretiyle acı verdikleri saptandı.
Akkunusların yeme alışkanları da çok garip, bütün ormanı yiyecek zannedilen erkek Akkunus doymak bilmiyor. Buna rağmen erkek Akkunus’un kuvvetli ve normal kiloda olduğu belirtiliyor. Dişi Akkunus ise erkeğinden az yemesine rağmen kilo artışına maruz kalıyor.

Akkunusların sosyal uyumunu araştıran bilim adamları türe en yakın örnek olan AYSEGULUS KAFADARUS’u da görüntülemek için büyük çaba sarfediyor. Akkunusun görüntülenmesi Aysegulusun da kısa zamanda görüntüleneceğine dair oluşan umutları güçlendiriyor...

Üç Kafadar Haber
Ankara...

Neredesim...?


Üç kafadar'ın biri nerede, ve de sefkilisi nerde...
Nerdesin Evren...
Bahane çiçeği Aşügül nerelerdesin… Ne zaman bişiler yazacaksın…

Ama neyse bugün pek üstüne gemliyim. Doktora için mülakatın var, geçmiş olsun. İçimde şüphe yok o nedenle başarılar dilememe de gerek yok gibi… Sen tuttuğunu koparırsın, zaten başarılısın. laf kalabalığı olmasın… Onun yerine sevgilinle Ankara’ya gelinde size bişiler ısmarlayalım. Yiyelim, içelim gezelim…
Mamafih bir şekilde Evren’in de emeği var bu doktora başarısında. Bu günlere getirdi, emek verdi, mutlu etti… Yaşasın Evren…
Şimdiden tebrikler bonbonum…
İkikafadar

25 Ağustos 2008 Pazartesi

Kahvaltada Bülent Abi... :) :) :)

Eşimin de söylediği gibi Yurt-dışı seyahatimiz bir anda, bir kahvaltı esnasında beliriverdi ve sonrasında bizimde anlayamadığımız bir şekilde kendini tamalayarak gerçekleştirdi...
Öncesinde ise neden bu coğrafya die pek düşünmedik ama düşünseydik yanda resmini gördüğünüz benim çok sevdiğim Bülent Abimin Hollanda'da Yüksek Lisans Yapması olabilir. Çünkü o anlatırken çok hoşuma gitmişti ve merak etmiştim oraları... Unutmadan söylemeliyim ki; denemek içinde iyiydi bu coğrafya diğer ülkelere göre İklimi, medeni durumu, güzelliği ile... gerçi bu yazdıklarıma Belçika pey uymuyor ama ne yapalım Onu da görmüş olduk artık...
Hatırası olsun diyerek ve bir şekilde bilgileri arşivlemek adına gitmeye karar verdiğimizde, yazdığım mailime yazdığı cevabını ekliyorum alta belki okuyan başkalarının işine yarayabilir...

Merhaba Ömer,
Uçak bileti için arayabileceğin acentalar
Star Turizm
Eyüp Bey (312)438 99 00
Viya Turizm
Gülçin Hanım (312)429 79 00
Aradığında …’dan aradığını belirtirsen iyi olur. Gitmeyi planladığınız bölgede 4 adet büyük havaalanı var; Brüksel, Amsterdam, Köln ve Duesseldorf.
Türkiye ile Hollanda arasında charter (dolmuş uçak) uçuşları yapan firmanın adresi de http://www.corendon.com/
Seyahat planınıza eklemekten pişman olmayacağınız üç yer daha var bunlar Ghent/Belçika (http://www.trabel.com/gent.htm) ve Den Haag/Hollanda ve Leiden/Hollanda. Den Haag, Amsterdam-Rotterdam (bu iki şehir arası trenle 1 saat ve çok sık tren var.) güzergâhı üstünde. Den Haag’a kadar gidince tramvay ile 20 dakikalık bir mesafede okyanus kıyısı olan Scheweningen sayfiye bölgesi de bence görülmesi gereken yerler arasında. Zaten Den Haag’da Peace Palace haricinde çok görmeye değer bir yer yok. Dolayısıyla Den Haag+Scheweningen için yol dahil max. 3-4 saat yeter de artar bile. Yine Hollanda içinde Amsterdam-Rotterdam güzergahı üzerinde kalan Leiden şehri (Leiden-Den Haag arası trenle 20 dakika) görülmesi gerekenler arasında. Üniversite şehri olan Leiden ‘da da çok güzel bir Botanik Parkı ve Hollanda tarihi müzesi var. Öğrenci şehri olması sebebiyle birbirinden güzel cafe ve restaurantlarda da aklınıza gelebilecek her ülke mutfağından (mesela Arjantin) örnekler bulabilirsiniz. Sabah erken başlayacağınız bir gün de Den Haag+Scheweningen-Leiden ve hatta Rotterdam’ı görüp Amsterdam’a dönebilirsiniz.
Hollanda ile ilgili ayrıntılı bilgileri de http://www.holland.com/global/ adresinden edinebilirsin.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, sonra tekrar konuşuruz. Araştırmalarınız sonucunda sorularınız olursa lütfen çekinmeden sor.

Sevgiler,
Bülent
Posted by Picasa

Posted by Picasa

Sabahtan akşama özlüyorum seni…


Kulaklığımda Cohen’in azaltılmış sesi; mırıltılar… bir yandan bişiler okumaya çalışıyorum, bir yanda sen… ama ne mümkün aklım sende gözümün önünde sen … Sabahtan akşama özlüyorum seni…
Posted by Picasa

22 Ağustos 2008 Cuma

Eyfel...


bu resme bakınca başka bişi görüyorum; sen, ben ve eyfel... birimiz açılabildiğince K ötekimiz olabildiğinde Ş ve arkamızda kockaca bir eyfel ve eskiden beri bizi bekleyen bir A...
Seni seviyorum...
Posted by Picasa

AMSTERDAM'da.. Bölüm - I



Amsterdam’a 10-08-2008 Pazar günü akşam üzeri vardık.. Hava geç kararıyor buralarda... Akşam 10 sularında karardığından güzel güzel gezebiliyor, gününüzü uzun yaşayabiliyorsunuz... Öyle ki şimdi düşündüğümde güneş vardı biz Central Station’dan çıktığımızda.. ama 16:30’da binmiştik uçağa.. Akşam üzeri oradaydık.. Saatleri de 1 saat geriye almalı inerken..

Central Station’dan çıkınca hemen köşede Tourist Information Centre görüyorsunuz.. Numaratörle ücretsiz hizmet veren bu yerde size uzun uzun sıkılmadan anlatıyor şeker gibi insanlar.. Sabah vakitleri gitmeniz sıra beklemeden hizmet almanızı sağlayacaktır..Burada diğer şehirler hakkında da bilgi alabilirsiniz, herşeyi sorabilirsiniz.. Iamsterdam kart almak için de aynı yere başvurmalısınız...

Central station’ı arkanıza alınca tam karşıdaki cadde DAMRAK... DAMRAK boydan boya en fazla 5 dakikada yürüyebiliyor insan.. ve kendini DAM SQUARE’de buluyor.. Merkez burası anladığım kadarıyla... Her zaman kalabalık, dans gösterileri, showlar oluyor burada... Dam Square ‘i geçince Rokin caddesine devam ediyorsunuz... Otelimiz bu caddedeydi, Central Station’dan toplam 8 dakika falan yürüdük.. Güleryüzlü ama sonradan bizi Irak’lı zannetmesi yüzünden gıcık olduğumuz Brian karşıladı bizi .. 3 gece kaldığımız bu otelde hergün farklı bir recepsionist çıktı karşımıza, Brian’ı da birdaha göremedik bu yüzden J

Odaya çıktığımızda başımızdan kaynar sular döküldü, çünkü tuvalet iğrenç durumdaydı ve otelde temizlikçi de yoktu başka boş oda da.. Brian’ın getirdiği temizlik malzemeleriyle tuvaleti temizleyerek başladı süper yurtdışı tatilimiz...
Otel dediğine gece yatmaya ve duş almaya gidiyorsun evet ama o yorgunluktan sonra öyle önemli oluyor ki..

Neyse o akşam sadece çevreyi gezmekle geçti gecemiz.. Sabah erkenden Tourist Information’ın yolunu tuttuk, 1 günlük IAMSTERDAM kartlarımızı ve yanında verilen guide’ımızı aldık.. Ha unutmadan otellerde genelde free map bulunuyor, bu yüzden haritaya para vermeye hiç gerek yok.. IAMSTERDAM kart süper birşey, müzelere ücretsiz giriyorsunuz(Anne Frank Evi hariç), public transport’tan ücretsiz yararlanıyorsunuz ve içindeki kuponlarla free kroket alabiliyorsunuz..Üzerine bir de 1 saatlik kanal turu ücretsiz...

Public Transport dediğin Amsterdam’da tramway.. Yer altından değil yer üstünden gitmesi süper birşey, yorulunca biniyorsunuz ve seyre dalıp devam ediyorsunuz.. Elinizdeki 24-saatlik kartı göstermeniz yeterli..

Gitmek gereken çok önemli iki müze var: Rijks Museum ve Van Gogh Museum... Rijks Museum’da Rembrant’a hayran kalıp çıkıyorsunuz.. Sanattan ve resimden çok anlamasanız bile bu tablolar insanın içine işliyor.. Bizim dijital fotoğraf makinemiz Rembrant’ın yakaladığı kadar ayrıntı yakalayamıyor yani..

Müzelerden sıkılınca free kroketin peşine düştük.. Leidse Plein Amsterdam’daki diğer önemli meydan.. Bu meydan’da Rembrant’ın ünlü bir tablosunun heykel hali de var.. Bu heykelin arkasında devam eden dar sokakta sandviç dükkanı.. Girip kroketlerimizi alıyoruz.. Sonra çıkıp meydandaki Bulldog Coffee Shop’a gidiyoruz..
Coffee Shop: İçkinizin veya kahvenizin yanında soft drugs satılan mekanlar.. Özellikle marihuanalı kekleri tatma mekanı diyebiliriz..
3 kişiyiz ve 1imizin ayakta kalması diğerlerine birşey olursa süperman’lik yapması gerekiyor ve bu görev de Ömer’e düşüyor..
Kek maceralarımızı bir sonraki posta bırakıyorum.. J
Bu günü kekle tamamlıyoruz..

Salı günü Rotterdam, Leiden, Den Haag, Scheweningen planı var...

To be continued...

Fatoş
Posted by Picasa

21 Ağustos 2008 Perşembe

Kanka :))))


Aşügül;

Nam-ı diğer "Kanka"...
Gezinin denge unsuru.. English listener... Gece yarısı Brüksel'de su böreği bulmuş insan.. Bir saksafoncunun resmini çekmeye çalışırken resimlerin illaki bulanık çıkmasını "Bu saksafoncunun ayarı bozuk" diyerek özetlemiştir icabında..
Spicy kekle kafayı bulunca, yoksa ölecekmiyim paranoyasına kapılmıştır...
1 top kepekli ekmeğin içinde 1 kutu fıstık ezmesi 1 kutu çikolata doldurup yemiş, bana mısın dememiştir..
Belçika'da home-made bira içip telefonda serenat yapmıştır sefkilisine..
Nerede acaip bir tip varsa ilgisini çekmiş, van goghla, parktaki zenciyle, elbiseli turistle resim çektirmiştir.. Ama "that is not a dress, that is a skirt" yani..
Çantasından çıkan antibiyotikle insanları mutlu etmesini bilmiştir...
Gezinin ilk yarısında hiç duş almamıştır fakat makyajını yapmadan sokağa da çıkmamıştır.. O denli bakımlı hatundur...
Özetle: "Mmmmmm... So nice!"
Posted by Picasa

Belçika -Brüksel-



Ben Brüksel sevmedim…
Arada kalmıştı biraz Amsterdam’dan Paris’e geçerken yolumuz düştü ve bilemeden yaptığımız plan dolayısıyla kalakalmıştık 2 gün… gerçi Brügge’e gittik orası güzeldi nispeten…
Ama yinede sevmedim ben Brüksel’i vakti zamanında Kraliyet ailesinin yaptığı bir iki bişi var meydanda ve sağda solda. Belçika’da – Brüksel’de şu an ki ekselansları hiç bişi yapmamış gibi ortalık virane… Bir metrosu var Ankaray’ı mumla ararsın her taraf kablolar, tuğlaları görünüyor duvarların ve boyasız…
Grote Markt dedikleri bir meydan var birde Ağustos ayında özel günleri varmış koparıp getirdikleri çiçeklerden güya halı yapıyorlar meydana ve yersen Tşörtleri var 2008’in halısı felan diye kartpostallarla beraber… Ama ne Hollanda’daki gibi canlı çiçeklerden ne de Türkiye’deki halılardan bişiler var bu şeyin içinde…
Bana kalırsa Türkiye’den kötü bu memleketçik gerçi 4 yıldızlı otelde gayet ucuza ikamet ettik ve otelin girişindeki fotoğraflarıyla müşerref olduk ekselansları ve eşi hazretleriyle… Ancak sanırım ekselans ailesinin bişi yapmaya pek durumları yok…
Ortalıkta göçmenler ve rüzgar estikçe Türkiye’de bile görmemizin imkansız olduğu ve bu acıklı durumu adeta senfoni halinde bize sunan çiş kokusu… Sürekli keskin ve tekrar tekrar…
Ve yemek yerken ellerinde çocuklarıyla gelen dilenciler bile var bu hem Avrupa hem Başkent hem de Avrupanın Başkentinde…
Bence gönül rahatlığıyla Avrupa birliği başkentliğinden çıkartılabilinir Brüksel ve yerine Türkiye konulsa kesinlikle hiçbir eksiği olmaz hatta şu haliyle bile gayet üstünde kalır benim yalnız memleketim…
Posted by Picasa

Brüksel-Yerel Bira-Kankam


Bu fotoğrafı çektirdiğimizde kankamla Brüksel sokaklarında kaybolmuştuk ve sevgili karım oteldeydi, hastaydı... Gerçi ona bakarsak Brüksel’de hasta olmak gayet akıllıcaymış bense 7 günlük gidilen bir tatilde hiç hasta olunmamasından yanayım... Ama sen o yana ben bu yana işte.. Yani bu fotoda biraz kızgınım hem kendime hem de fatoşa; bile bile hasta oldu çünkü bir gün öncesinde belliydi hasta olacağı ve oldu da zaten... ne var ki hala fatoşa göre iyi ki olmuş çünkü Brüksel'deymişiz...Ama Kankamda esaslıdır her fotoda ve her zaman olduğu gibi sağolsun bana kız başına biralar buldu en güzellilerinden... :) fakat bu Brüksel biralarına dikkat etmek lazım sanırsam kutuları küçük ama alkol oranları biraz yüksek veya Kankamın değeri yüksek ve hatta ikiside...Ama yinede Brükselde kıçımız dondu neredeyse... Brüksel'de hasta olmalı insan akıllıysa Paris’e nispeten…
Posted by Picasa

AMSTERDAM’A GİTMEK:


Bir Pazar Liva’da kahvaltı yaparken ikna ettik (gaza getirdik de diyebiliriz) birbirimizi. Gidelim mi? Gidelim… Kim geliyo?kiminde para yok, kimi önceden gitmiş, kalanlar : Ayşegül,Ömer, Fatoş.

1 hafta Amsterdam, Brüksel, Paris için yeter mi? Yetmez dedi Norbert… Hatta dalga geçti bir de.. Hala hatırlarız sorumuza verdiği gülme tepkisini.

Gidiyoruz dedik ve başladık hazırlıklara..

Vize işlemleri:

Nereden geldi aklıma nasıl oraya karar verdim bilmiyorum.. Belçika’dan alacagız dedim… Randevuyu aldıktan sonra bu ülkenin en zor vize veren ülkelerden biri oldugunu ögrendik.. Korkmadık degil hani.. İstedikleri 40 evragı 40 kere imzalatıp, 40 yerden onaylattıktan sonra 40 kere İngilizce’ye çevirtip dayandık kapılarına.. Aldık sonunda vizemizi..

Uçak bileti için gecikmiştik, fiyatlar pahalanmakta gecikmemişti.. Kişi başı 1400 YTL tuttu gidiş-dönüş.. Charter uçuşlara cesaret edemedik tabi, gezginlerin en “ödlek”i olaraktan ben…

Booking.Com sagolsun, uzun araştırmalar sonucunda otel rezervasyonları hazırdı.

Amsterdam-Brüksel ve Brüksel-Paris-Brüksel tren bileti ise tam bir düğümdü.. Sonuçta şunu öğrendimki bu işler en az 1 ay önce tamamlanmış olmalı… O zaman www.tgveurope.com sitesi evine tren biletini yolluyor icabında... Bu konularda yapılması gerekenler ve ipuçları şeklinde ayrı bir post yayınlayacağımdır…

Neyse Efendim;

Vize var, uçak bileti var, napıyoruz ? bir Amsterdam kitabı buluyoruz .. önceden okuduğumuz gibi gezi boyunca yanımızdan ayırmıyoruz.. Bakınız Şekil-A yukarıda ;))


Sevgiyle kalın…

Fatoş..
Posted by Picasa

Paris-Lunapark

Posted by Picasa
Burada Paris'teki son gecemizdeyiz.. Lunaparkta.. Bütün gün yürüyünce artık 5 dakikalığına da olsa oturabilmek için lunaparktaki uçan sandalyelere bineyim bir tur dedim.. E, uçan hollandalı, uçmalı! Biraz başım döndü ama olsun, dinlendim :)

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Posted by Picasa
Posted by Picasa
Posted by Picasa
Posted by Picasa

Elbise değil etek!

Fatoş hasta ve otelde yatar iken, Brüksel'de dolaşmakta ve aynı anda süper ötesi ve yüksek alkollü biralardan içmekte olan Ömer ve Ayşegül, değişik bir abi görürler.
Ayşegül: Aaaa bak bak adama bak ne giymişş..
Ömer: Gidip fotoğraf çektirsene seversin sen tuhaf tipleri..
Ayşegül: Ehheh şey pardon elbisenizi çok güzelmiş de resim çekilebilirmiyiz beraber?
Kelt abi: Heyyo, tamam, tabi ki (kulağıma eğilir) yalnız o elbise değil etek, kelt denir ona!
Ayşegül: Ehehe peki
Kelt abi: Nerelisin?
Ayşegül: Türkiye!
Kelt abi: Süper, geldim ben oraya vs vs..
Ömer: Ben de resimde olcam!
Şirin bi abimizdi..
Posted by Picasa