25 Ağustos 2008 Pazartesi

Kahvaltada Bülent Abi... :) :) :)

Eşimin de söylediği gibi Yurt-dışı seyahatimiz bir anda, bir kahvaltı esnasında beliriverdi ve sonrasında bizimde anlayamadığımız bir şekilde kendini tamalayarak gerçekleştirdi...
Öncesinde ise neden bu coğrafya die pek düşünmedik ama düşünseydik yanda resmini gördüğünüz benim çok sevdiğim Bülent Abimin Hollanda'da Yüksek Lisans Yapması olabilir. Çünkü o anlatırken çok hoşuma gitmişti ve merak etmiştim oraları... Unutmadan söylemeliyim ki; denemek içinde iyiydi bu coğrafya diğer ülkelere göre İklimi, medeni durumu, güzelliği ile... gerçi bu yazdıklarıma Belçika pey uymuyor ama ne yapalım Onu da görmüş olduk artık...
Hatırası olsun diyerek ve bir şekilde bilgileri arşivlemek adına gitmeye karar verdiğimizde, yazdığım mailime yazdığı cevabını ekliyorum alta belki okuyan başkalarının işine yarayabilir...

Merhaba Ömer,
Uçak bileti için arayabileceğin acentalar
Star Turizm
Eyüp Bey (312)438 99 00
Viya Turizm
Gülçin Hanım (312)429 79 00
Aradığında …’dan aradığını belirtirsen iyi olur. Gitmeyi planladığınız bölgede 4 adet büyük havaalanı var; Brüksel, Amsterdam, Köln ve Duesseldorf.
Türkiye ile Hollanda arasında charter (dolmuş uçak) uçuşları yapan firmanın adresi de http://www.corendon.com/
Seyahat planınıza eklemekten pişman olmayacağınız üç yer daha var bunlar Ghent/Belçika (http://www.trabel.com/gent.htm) ve Den Haag/Hollanda ve Leiden/Hollanda. Den Haag, Amsterdam-Rotterdam (bu iki şehir arası trenle 1 saat ve çok sık tren var.) güzergâhı üstünde. Den Haag’a kadar gidince tramvay ile 20 dakikalık bir mesafede okyanus kıyısı olan Scheweningen sayfiye bölgesi de bence görülmesi gereken yerler arasında. Zaten Den Haag’da Peace Palace haricinde çok görmeye değer bir yer yok. Dolayısıyla Den Haag+Scheweningen için yol dahil max. 3-4 saat yeter de artar bile. Yine Hollanda içinde Amsterdam-Rotterdam güzergahı üzerinde kalan Leiden şehri (Leiden-Den Haag arası trenle 20 dakika) görülmesi gerekenler arasında. Üniversite şehri olan Leiden ‘da da çok güzel bir Botanik Parkı ve Hollanda tarihi müzesi var. Öğrenci şehri olması sebebiyle birbirinden güzel cafe ve restaurantlarda da aklınıza gelebilecek her ülke mutfağından (mesela Arjantin) örnekler bulabilirsiniz. Sabah erken başlayacağınız bir gün de Den Haag+Scheweningen-Leiden ve hatta Rotterdam’ı görüp Amsterdam’a dönebilirsiniz.
Hollanda ile ilgili ayrıntılı bilgileri de http://www.holland.com/global/ adresinden edinebilirsin.
Şimdilik aklıma gelenler bunlar, sonra tekrar konuşuruz. Araştırmalarınız sonucunda sorularınız olursa lütfen çekinmeden sor.

Sevgiler,
Bülent
Posted by Picasa

Posted by Picasa

Sabahtan akşama özlüyorum seni…


Kulaklığımda Cohen’in azaltılmış sesi; mırıltılar… bir yandan bişiler okumaya çalışıyorum, bir yanda sen… ama ne mümkün aklım sende gözümün önünde sen … Sabahtan akşama özlüyorum seni…
Posted by Picasa

22 Ağustos 2008 Cuma

Eyfel...


bu resme bakınca başka bişi görüyorum; sen, ben ve eyfel... birimiz açılabildiğince K ötekimiz olabildiğinde Ş ve arkamızda kockaca bir eyfel ve eskiden beri bizi bekleyen bir A...
Seni seviyorum...
Posted by Picasa

AMSTERDAM'da.. Bölüm - I



Amsterdam’a 10-08-2008 Pazar günü akşam üzeri vardık.. Hava geç kararıyor buralarda... Akşam 10 sularında karardığından güzel güzel gezebiliyor, gününüzü uzun yaşayabiliyorsunuz... Öyle ki şimdi düşündüğümde güneş vardı biz Central Station’dan çıktığımızda.. ama 16:30’da binmiştik uçağa.. Akşam üzeri oradaydık.. Saatleri de 1 saat geriye almalı inerken..

Central Station’dan çıkınca hemen köşede Tourist Information Centre görüyorsunuz.. Numaratörle ücretsiz hizmet veren bu yerde size uzun uzun sıkılmadan anlatıyor şeker gibi insanlar.. Sabah vakitleri gitmeniz sıra beklemeden hizmet almanızı sağlayacaktır..Burada diğer şehirler hakkında da bilgi alabilirsiniz, herşeyi sorabilirsiniz.. Iamsterdam kart almak için de aynı yere başvurmalısınız...

Central station’ı arkanıza alınca tam karşıdaki cadde DAMRAK... DAMRAK boydan boya en fazla 5 dakikada yürüyebiliyor insan.. ve kendini DAM SQUARE’de buluyor.. Merkez burası anladığım kadarıyla... Her zaman kalabalık, dans gösterileri, showlar oluyor burada... Dam Square ‘i geçince Rokin caddesine devam ediyorsunuz... Otelimiz bu caddedeydi, Central Station’dan toplam 8 dakika falan yürüdük.. Güleryüzlü ama sonradan bizi Irak’lı zannetmesi yüzünden gıcık olduğumuz Brian karşıladı bizi .. 3 gece kaldığımız bu otelde hergün farklı bir recepsionist çıktı karşımıza, Brian’ı da birdaha göremedik bu yüzden J

Odaya çıktığımızda başımızdan kaynar sular döküldü, çünkü tuvalet iğrenç durumdaydı ve otelde temizlikçi de yoktu başka boş oda da.. Brian’ın getirdiği temizlik malzemeleriyle tuvaleti temizleyerek başladı süper yurtdışı tatilimiz...
Otel dediğine gece yatmaya ve duş almaya gidiyorsun evet ama o yorgunluktan sonra öyle önemli oluyor ki..

Neyse o akşam sadece çevreyi gezmekle geçti gecemiz.. Sabah erkenden Tourist Information’ın yolunu tuttuk, 1 günlük IAMSTERDAM kartlarımızı ve yanında verilen guide’ımızı aldık.. Ha unutmadan otellerde genelde free map bulunuyor, bu yüzden haritaya para vermeye hiç gerek yok.. IAMSTERDAM kart süper birşey, müzelere ücretsiz giriyorsunuz(Anne Frank Evi hariç), public transport’tan ücretsiz yararlanıyorsunuz ve içindeki kuponlarla free kroket alabiliyorsunuz..Üzerine bir de 1 saatlik kanal turu ücretsiz...

Public Transport dediğin Amsterdam’da tramway.. Yer altından değil yer üstünden gitmesi süper birşey, yorulunca biniyorsunuz ve seyre dalıp devam ediyorsunuz.. Elinizdeki 24-saatlik kartı göstermeniz yeterli..

Gitmek gereken çok önemli iki müze var: Rijks Museum ve Van Gogh Museum... Rijks Museum’da Rembrant’a hayran kalıp çıkıyorsunuz.. Sanattan ve resimden çok anlamasanız bile bu tablolar insanın içine işliyor.. Bizim dijital fotoğraf makinemiz Rembrant’ın yakaladığı kadar ayrıntı yakalayamıyor yani..

Müzelerden sıkılınca free kroketin peşine düştük.. Leidse Plein Amsterdam’daki diğer önemli meydan.. Bu meydan’da Rembrant’ın ünlü bir tablosunun heykel hali de var.. Bu heykelin arkasında devam eden dar sokakta sandviç dükkanı.. Girip kroketlerimizi alıyoruz.. Sonra çıkıp meydandaki Bulldog Coffee Shop’a gidiyoruz..
Coffee Shop: İçkinizin veya kahvenizin yanında soft drugs satılan mekanlar.. Özellikle marihuanalı kekleri tatma mekanı diyebiliriz..
3 kişiyiz ve 1imizin ayakta kalması diğerlerine birşey olursa süperman’lik yapması gerekiyor ve bu görev de Ömer’e düşüyor..
Kek maceralarımızı bir sonraki posta bırakıyorum.. J
Bu günü kekle tamamlıyoruz..

Salı günü Rotterdam, Leiden, Den Haag, Scheweningen planı var...

To be continued...

Fatoş
Posted by Picasa

21 Ağustos 2008 Perşembe

Kanka :))))


Aşügül;

Nam-ı diğer "Kanka"...
Gezinin denge unsuru.. English listener... Gece yarısı Brüksel'de su böreği bulmuş insan.. Bir saksafoncunun resmini çekmeye çalışırken resimlerin illaki bulanık çıkmasını "Bu saksafoncunun ayarı bozuk" diyerek özetlemiştir icabında..
Spicy kekle kafayı bulunca, yoksa ölecekmiyim paranoyasına kapılmıştır...
1 top kepekli ekmeğin içinde 1 kutu fıstık ezmesi 1 kutu çikolata doldurup yemiş, bana mısın dememiştir..
Belçika'da home-made bira içip telefonda serenat yapmıştır sefkilisine..
Nerede acaip bir tip varsa ilgisini çekmiş, van goghla, parktaki zenciyle, elbiseli turistle resim çektirmiştir.. Ama "that is not a dress, that is a skirt" yani..
Çantasından çıkan antibiyotikle insanları mutlu etmesini bilmiştir...
Gezinin ilk yarısında hiç duş almamıştır fakat makyajını yapmadan sokağa da çıkmamıştır.. O denli bakımlı hatundur...
Özetle: "Mmmmmm... So nice!"
Posted by Picasa

Belçika -Brüksel-



Ben Brüksel sevmedim…
Arada kalmıştı biraz Amsterdam’dan Paris’e geçerken yolumuz düştü ve bilemeden yaptığımız plan dolayısıyla kalakalmıştık 2 gün… gerçi Brügge’e gittik orası güzeldi nispeten…
Ama yinede sevmedim ben Brüksel’i vakti zamanında Kraliyet ailesinin yaptığı bir iki bişi var meydanda ve sağda solda. Belçika’da – Brüksel’de şu an ki ekselansları hiç bişi yapmamış gibi ortalık virane… Bir metrosu var Ankaray’ı mumla ararsın her taraf kablolar, tuğlaları görünüyor duvarların ve boyasız…
Grote Markt dedikleri bir meydan var birde Ağustos ayında özel günleri varmış koparıp getirdikleri çiçeklerden güya halı yapıyorlar meydana ve yersen Tşörtleri var 2008’in halısı felan diye kartpostallarla beraber… Ama ne Hollanda’daki gibi canlı çiçeklerden ne de Türkiye’deki halılardan bişiler var bu şeyin içinde…
Bana kalırsa Türkiye’den kötü bu memleketçik gerçi 4 yıldızlı otelde gayet ucuza ikamet ettik ve otelin girişindeki fotoğraflarıyla müşerref olduk ekselansları ve eşi hazretleriyle… Ancak sanırım ekselans ailesinin bişi yapmaya pek durumları yok…
Ortalıkta göçmenler ve rüzgar estikçe Türkiye’de bile görmemizin imkansız olduğu ve bu acıklı durumu adeta senfoni halinde bize sunan çiş kokusu… Sürekli keskin ve tekrar tekrar…
Ve yemek yerken ellerinde çocuklarıyla gelen dilenciler bile var bu hem Avrupa hem Başkent hem de Avrupanın Başkentinde…
Bence gönül rahatlığıyla Avrupa birliği başkentliğinden çıkartılabilinir Brüksel ve yerine Türkiye konulsa kesinlikle hiçbir eksiği olmaz hatta şu haliyle bile gayet üstünde kalır benim yalnız memleketim…
Posted by Picasa

Brüksel-Yerel Bira-Kankam


Bu fotoğrafı çektirdiğimizde kankamla Brüksel sokaklarında kaybolmuştuk ve sevgili karım oteldeydi, hastaydı... Gerçi ona bakarsak Brüksel’de hasta olmak gayet akıllıcaymış bense 7 günlük gidilen bir tatilde hiç hasta olunmamasından yanayım... Ama sen o yana ben bu yana işte.. Yani bu fotoda biraz kızgınım hem kendime hem de fatoşa; bile bile hasta oldu çünkü bir gün öncesinde belliydi hasta olacağı ve oldu da zaten... ne var ki hala fatoşa göre iyi ki olmuş çünkü Brüksel'deymişiz...Ama Kankamda esaslıdır her fotoda ve her zaman olduğu gibi sağolsun bana kız başına biralar buldu en güzellilerinden... :) fakat bu Brüksel biralarına dikkat etmek lazım sanırsam kutuları küçük ama alkol oranları biraz yüksek veya Kankamın değeri yüksek ve hatta ikiside...Ama yinede Brükselde kıçımız dondu neredeyse... Brüksel'de hasta olmalı insan akıllıysa Paris’e nispeten…
Posted by Picasa

AMSTERDAM’A GİTMEK:


Bir Pazar Liva’da kahvaltı yaparken ikna ettik (gaza getirdik de diyebiliriz) birbirimizi. Gidelim mi? Gidelim… Kim geliyo?kiminde para yok, kimi önceden gitmiş, kalanlar : Ayşegül,Ömer, Fatoş.

1 hafta Amsterdam, Brüksel, Paris için yeter mi? Yetmez dedi Norbert… Hatta dalga geçti bir de.. Hala hatırlarız sorumuza verdiği gülme tepkisini.

Gidiyoruz dedik ve başladık hazırlıklara..

Vize işlemleri:

Nereden geldi aklıma nasıl oraya karar verdim bilmiyorum.. Belçika’dan alacagız dedim… Randevuyu aldıktan sonra bu ülkenin en zor vize veren ülkelerden biri oldugunu ögrendik.. Korkmadık degil hani.. İstedikleri 40 evragı 40 kere imzalatıp, 40 yerden onaylattıktan sonra 40 kere İngilizce’ye çevirtip dayandık kapılarına.. Aldık sonunda vizemizi..

Uçak bileti için gecikmiştik, fiyatlar pahalanmakta gecikmemişti.. Kişi başı 1400 YTL tuttu gidiş-dönüş.. Charter uçuşlara cesaret edemedik tabi, gezginlerin en “ödlek”i olaraktan ben…

Booking.Com sagolsun, uzun araştırmalar sonucunda otel rezervasyonları hazırdı.

Amsterdam-Brüksel ve Brüksel-Paris-Brüksel tren bileti ise tam bir düğümdü.. Sonuçta şunu öğrendimki bu işler en az 1 ay önce tamamlanmış olmalı… O zaman www.tgveurope.com sitesi evine tren biletini yolluyor icabında... Bu konularda yapılması gerekenler ve ipuçları şeklinde ayrı bir post yayınlayacağımdır…

Neyse Efendim;

Vize var, uçak bileti var, napıyoruz ? bir Amsterdam kitabı buluyoruz .. önceden okuduğumuz gibi gezi boyunca yanımızdan ayırmıyoruz.. Bakınız Şekil-A yukarıda ;))


Sevgiyle kalın…

Fatoş..
Posted by Picasa

Paris-Lunapark

Posted by Picasa
Burada Paris'teki son gecemizdeyiz.. Lunaparkta.. Bütün gün yürüyünce artık 5 dakikalığına da olsa oturabilmek için lunaparktaki uçan sandalyelere bineyim bir tur dedim.. E, uçan hollandalı, uçmalı! Biraz başım döndü ama olsun, dinlendim :)

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Posted by Picasa
Posted by Picasa
Posted by Picasa
Posted by Picasa

Elbise değil etek!

Fatoş hasta ve otelde yatar iken, Brüksel'de dolaşmakta ve aynı anda süper ötesi ve yüksek alkollü biralardan içmekte olan Ömer ve Ayşegül, değişik bir abi görürler.
Ayşegül: Aaaa bak bak adama bak ne giymişş..
Ömer: Gidip fotoğraf çektirsene seversin sen tuhaf tipleri..
Ayşegül: Ehheh şey pardon elbisenizi çok güzelmiş de resim çekilebilirmiyiz beraber?
Kelt abi: Heyyo, tamam, tabi ki (kulağıma eğilir) yalnız o elbise değil etek, kelt denir ona!
Ayşegül: Ehehe peki
Kelt abi: Nerelisin?
Ayşegül: Türkiye!
Kelt abi: Süper, geldim ben oraya vs vs..
Ömer: Ben de resimde olcam!
Şirin bi abimizdi..
Posted by Picasa

leiden kedisi

Posted by Picasa Hollanda denilen ülkenin sosyo-ekonomik ve hayvansal incelemesini yapmak istiyorum izninizle :) Efendim, bu ülkenin hayvanları pek besili.. Hollanda ineği meşhur zaten de, kedisi de resimde gördüğünüz gibi, neredeyse buraların ineği boyutunda.. Kedideki "ben seni sallamıyorum, kocaman cüssemle seni ezerim, dayıyım ben" tavırlarına bakar mısınız.. Hayatımda gördüğüm en dobik kedi budur..
Ha neden böyle derseniz; şöyle ki.. çok yağmur alınca çayır çimen maşallah pek yeşil ve besleyici oluyor.. Bu besleyici çayır çimeni yiyen inekler, ki kendilerini hep oturur pozisyonda gördük, pek verimli süt veriyorlar.. Tembel ve şişko ineklerin verdiği bu sütleri içen kediler de Avrupa kıtasının en dobik kedisi oluyorlar..
Olamaz mı?
Aşügül
Posted by Picasa
Posted by Picasa

Brüksel'in çiçek-halısı

Brüksel'de görülmesi gereken yerler çok fazla değil. İlk olarak Grand Place (Grote Markt) Bruksel'in buyuk ve gorkemli eski binalardan, müzelerden oluşan meydanı - mutlaka görülmeli. Bu meydanda türlü etkinlikler olur (daha önceki gidişimde Caz Festivali vardı mesela, yağmurun altında elimizde biralarla dans etmiştik), hiç birşey yoksa bir kafede biranızı alıp güzel binaları seyredersiniz. Bu gidişimizde ise meydanın ortasına çiçeklerden kocaman bir halı yapmışlardı - her sene yapılırmış. Brüksellilerin çok hoşuna gittiği belli, ama bence meydanı daraltan, biraz gereksiz (bir sürü çiçeğin heba edildiği düşünülürse - gerçi yagılamamak lazım) ve turistik açıdan ne çekiciliği olduğunu merak ettiğim bir aktivite. Kabu etmek lazım güzel binaların tepesine çıkıp baktığınızda güzel bir görüntü oluşturuyordur muhakkak, bütün Brüksel kartpostallarında da var zaten :) Ama ben yine meydanda geniş geniş oturmayı ve biramı içmeyi tercih ederdim.
Brüksel'de görülmesi gereken bir diğer şey, işeyen çocuk heykeli - Manneken Pis (bkz yukarıdaki kolaj). Biz gördüğümüzde çıplaktı, ama özel günlerde özel kıyafetler giydiği söyleniyor. Avrupa gününde AB Bayrağı giyer, yılbaşında şarap içermiş..
Brüksel'e kadar gelmişken midye, çikolata ve waffle yenmeli, güzel biralardan mutlaka içilmeli. Kapalı havasına ve sürekli yağan yağmura aldırmayın, Grote Markt ve çevresinde dolaşın, bir köşede sürekli Vivaldi - 4 Mevsim çalan şarkıcıları dinleyin ve para atın, sokakta Van Gogh heykeli zannettğiniz canlı-heykel-sokak sanatçısının tam yanından geçerken sizi korkutmasına hazırlıklı olun!
Ömer pek sevmedi, Fatoş hastaydı, ama ben sevdim Brükseli.. Biraz pis, insanları da kibar sayılmaz ama yine de sevdim..
PS: Döner yemeyin, çok çok çok kötü!
Ayşegül Posted by Picasa

Kankalar...


Buraların birincisiyim...


Kızlar, Aslan ve Şehir...


Kanka...


biz


Amsterdam'da arkadaşlık...


Amsterdam ve ...


Amsterdam'da gezmek...


Haydi kızlar... Top sizde...