21 Ağustos 2008 Perşembe

Kanka :))))


Aşügül;

Nam-ı diğer "Kanka"...
Gezinin denge unsuru.. English listener... Gece yarısı Brüksel'de su böreği bulmuş insan.. Bir saksafoncunun resmini çekmeye çalışırken resimlerin illaki bulanık çıkmasını "Bu saksafoncunun ayarı bozuk" diyerek özetlemiştir icabında..
Spicy kekle kafayı bulunca, yoksa ölecekmiyim paranoyasına kapılmıştır...
1 top kepekli ekmeğin içinde 1 kutu fıstık ezmesi 1 kutu çikolata doldurup yemiş, bana mısın dememiştir..
Belçika'da home-made bira içip telefonda serenat yapmıştır sefkilisine..
Nerede acaip bir tip varsa ilgisini çekmiş, van goghla, parktaki zenciyle, elbiseli turistle resim çektirmiştir.. Ama "that is not a dress, that is a skirt" yani..
Çantasından çıkan antibiyotikle insanları mutlu etmesini bilmiştir...
Gezinin ilk yarısında hiç duş almamıştır fakat makyajını yapmadan sokağa da çıkmamıştır.. O denli bakımlı hatundur...
Özetle: "Mmmmmm... So nice!"
Posted by Picasa

Belçika -Brüksel-



Ben Brüksel sevmedim…
Arada kalmıştı biraz Amsterdam’dan Paris’e geçerken yolumuz düştü ve bilemeden yaptığımız plan dolayısıyla kalakalmıştık 2 gün… gerçi Brügge’e gittik orası güzeldi nispeten…
Ama yinede sevmedim ben Brüksel’i vakti zamanında Kraliyet ailesinin yaptığı bir iki bişi var meydanda ve sağda solda. Belçika’da – Brüksel’de şu an ki ekselansları hiç bişi yapmamış gibi ortalık virane… Bir metrosu var Ankaray’ı mumla ararsın her taraf kablolar, tuğlaları görünüyor duvarların ve boyasız…
Grote Markt dedikleri bir meydan var birde Ağustos ayında özel günleri varmış koparıp getirdikleri çiçeklerden güya halı yapıyorlar meydana ve yersen Tşörtleri var 2008’in halısı felan diye kartpostallarla beraber… Ama ne Hollanda’daki gibi canlı çiçeklerden ne de Türkiye’deki halılardan bişiler var bu şeyin içinde…
Bana kalırsa Türkiye’den kötü bu memleketçik gerçi 4 yıldızlı otelde gayet ucuza ikamet ettik ve otelin girişindeki fotoğraflarıyla müşerref olduk ekselansları ve eşi hazretleriyle… Ancak sanırım ekselans ailesinin bişi yapmaya pek durumları yok…
Ortalıkta göçmenler ve rüzgar estikçe Türkiye’de bile görmemizin imkansız olduğu ve bu acıklı durumu adeta senfoni halinde bize sunan çiş kokusu… Sürekli keskin ve tekrar tekrar…
Ve yemek yerken ellerinde çocuklarıyla gelen dilenciler bile var bu hem Avrupa hem Başkent hem de Avrupanın Başkentinde…
Bence gönül rahatlığıyla Avrupa birliği başkentliğinden çıkartılabilinir Brüksel ve yerine Türkiye konulsa kesinlikle hiçbir eksiği olmaz hatta şu haliyle bile gayet üstünde kalır benim yalnız memleketim…
Posted by Picasa

Brüksel-Yerel Bira-Kankam


Bu fotoğrafı çektirdiğimizde kankamla Brüksel sokaklarında kaybolmuştuk ve sevgili karım oteldeydi, hastaydı... Gerçi ona bakarsak Brüksel’de hasta olmak gayet akıllıcaymış bense 7 günlük gidilen bir tatilde hiç hasta olunmamasından yanayım... Ama sen o yana ben bu yana işte.. Yani bu fotoda biraz kızgınım hem kendime hem de fatoşa; bile bile hasta oldu çünkü bir gün öncesinde belliydi hasta olacağı ve oldu da zaten... ne var ki hala fatoşa göre iyi ki olmuş çünkü Brüksel'deymişiz...Ama Kankamda esaslıdır her fotoda ve her zaman olduğu gibi sağolsun bana kız başına biralar buldu en güzellilerinden... :) fakat bu Brüksel biralarına dikkat etmek lazım sanırsam kutuları küçük ama alkol oranları biraz yüksek veya Kankamın değeri yüksek ve hatta ikiside...Ama yinede Brükselde kıçımız dondu neredeyse... Brüksel'de hasta olmalı insan akıllıysa Paris’e nispeten…
Posted by Picasa

AMSTERDAM’A GİTMEK:


Bir Pazar Liva’da kahvaltı yaparken ikna ettik (gaza getirdik de diyebiliriz) birbirimizi. Gidelim mi? Gidelim… Kim geliyo?kiminde para yok, kimi önceden gitmiş, kalanlar : Ayşegül,Ömer, Fatoş.

1 hafta Amsterdam, Brüksel, Paris için yeter mi? Yetmez dedi Norbert… Hatta dalga geçti bir de.. Hala hatırlarız sorumuza verdiği gülme tepkisini.

Gidiyoruz dedik ve başladık hazırlıklara..

Vize işlemleri:

Nereden geldi aklıma nasıl oraya karar verdim bilmiyorum.. Belçika’dan alacagız dedim… Randevuyu aldıktan sonra bu ülkenin en zor vize veren ülkelerden biri oldugunu ögrendik.. Korkmadık degil hani.. İstedikleri 40 evragı 40 kere imzalatıp, 40 yerden onaylattıktan sonra 40 kere İngilizce’ye çevirtip dayandık kapılarına.. Aldık sonunda vizemizi..

Uçak bileti için gecikmiştik, fiyatlar pahalanmakta gecikmemişti.. Kişi başı 1400 YTL tuttu gidiş-dönüş.. Charter uçuşlara cesaret edemedik tabi, gezginlerin en “ödlek”i olaraktan ben…

Booking.Com sagolsun, uzun araştırmalar sonucunda otel rezervasyonları hazırdı.

Amsterdam-Brüksel ve Brüksel-Paris-Brüksel tren bileti ise tam bir düğümdü.. Sonuçta şunu öğrendimki bu işler en az 1 ay önce tamamlanmış olmalı… O zaman www.tgveurope.com sitesi evine tren biletini yolluyor icabında... Bu konularda yapılması gerekenler ve ipuçları şeklinde ayrı bir post yayınlayacağımdır…

Neyse Efendim;

Vize var, uçak bileti var, napıyoruz ? bir Amsterdam kitabı buluyoruz .. önceden okuduğumuz gibi gezi boyunca yanımızdan ayırmıyoruz.. Bakınız Şekil-A yukarıda ;))


Sevgiyle kalın…

Fatoş..
Posted by Picasa

Paris-Lunapark

Posted by Picasa
Burada Paris'teki son gecemizdeyiz.. Lunaparkta.. Bütün gün yürüyünce artık 5 dakikalığına da olsa oturabilmek için lunaparktaki uçan sandalyelere bineyim bir tur dedim.. E, uçan hollandalı, uçmalı! Biraz başım döndü ama olsun, dinlendim :)